Cenevre hiç hesapta yoktu...
Lizbon'dan İstanbul'a dönecektim. Cenevre'de aktarma yapacaktım. Olmadı. Lizbon'daki sis yüzünden... ya da sayesinde mi demeliyim?
Hiç hesapta yokken Cenevre'de 24 saat geçirecektim. Bütün gün otelde kalacak değilim ya, çantamı odama bırakır bırakmaz dışarı çıktım. Hava kararmıştı. Varsın kararsın.
Tramvay ile Rive durağına vardığımda indim. Şehrin merkezindeydim. Her yer hareketli. Mağazalar, restoranlar, kafeler... Gezmek güzel, ama hava Lizbon'a göre soğuktu. Bere satan bir yer bulunca fırsatı kaçırmadım. Satın alıp başıma geçirdim.
Haritalar uygulamasını kullanarak İngiliz Bahçesi (Jardin Anglais)'ne yürüdüm. Burada Çiçekli Saati görmek için sabırsızlanıyordum. Gördüm, ancak parka akşam karanlığı yerine gündüz gelmem gerektiğini anladım. Zaten günün yorgunluğu da vardı.
Sokaklarda ışıl ışıl mağazaların vitrinlerine bakarak biraz daha gezdim. Sanki orada yaşıyormuşum gibi keyifliydi. Ara sokağın birinde çok şirin bir cafede oturdum, kendime meşhur İsviçre Çikolatalı krep ısmarladım.
Ertesi gün İstanbul'a uçağım saat 15'te. Bu yüzden erken kalkıp gezebildiğim kadar gezmeliydim. Artık yolu da biliyordum. Soluğu İngiliz Bahçesi'nde aldım.
Çiçekli Saat
Cenevre'nin en turistik yerlerinden biri burası. 1955 yılında yapılmış. Saatime baktım, doğruydu. Elektronik zaman ayarı uydu üzerinden yapılan Çiçekli Saat'in saniye ibresi 2,5 metre uzunluğunda. Bu dünyadaki en büyük saniye ibresi olabilir.
Cenevreliler, hem saat yapımı konusundaki ustalıklarını hem de bahçe düzenleme becerilerini sergilemişler Çiçekli Saat ile. Elbette çiçeklerin mevsimine uygun olarak yenilenmesi gerekir. Yaz aylarında saati begonya ve sukulentler ile süslüyorlar. Sonbahar ve kış aylarında ise hercai menekşeler ile. Mart gelince saati Çuha çiçeği süsleniyor. Nisan ayından mayıs ortasına kadar da yine hercai menekşeler. Bu çiçekler kendi üretim merkezlerinde yetiştiriliyor ve uzman bahcivanlar bakımını yapıyor.
Park göl kenarında büyük bir park. Sabah yürüyüşüne çıkmış insanlar vardı. Devasa ağaçlar sonbahar renklerine bürünmüştü.
İngiliz Bahçesi Çeşmesi (Fontaine des Quatre-Saisons)
Büyük dairesel bir havuz, üzerinde dökme demirden heykeller var. En altta ikisi kadın, ikisi erkek, toplam dört kişi oturuyor. Bir üstünde ise üç çocuk var. Havuz, ama içinde su yoktu.
Abrimaux heykeli (Sculpture Abrimaux)
1992 yılında burada 120 yaşında bir Sekoya ağacı varmış. Ağaç ömrünü tamamladığında Regula Schultz ve Sylvio Asseo adında iki sanatçı ağacı kesip atmak yerine oymayı yeğlemişler. Şehrin anahtarını tutan bir kartal ortaya çıkmış.
Ulusal Anıt
Parkın bir ucunda Ulusal Anıt ile karşılaştım.
Napolyon'un ordusu yenilince 1814-1815 Viyana Kongresi'nden sonra Cenevre İsviçre'ye katılmış. Bu anıt, İsviçre'ye katılmasının anısına 1869 yılında yapılmış.
Ağaçların arasında bu mevsim için güzel havanın tadını çıkarmaya çalıştım.
Yürüyüş yaparken dinlenmek için oturduğum bankın önünde yere, muhtemelen küçük bir çocuk tarafından renkli tebeşirle çizilen İngilizce "gülümse" yazısı ve etrafındaki figürler çok sevimliydi.
Kasım ayındaydık. Güzel bir hava bulmuşken göl kenarındaki bu güzel bir parkta zaman geçirmek çok keyifliydi. Ama zamanım daralıyordu. Zaten bütün Cenevre'yi gezip görecek zamanım yoktu. Bu parktan başka yerler de görmek istiyordum.
Molard Kulesi ve meydanına doğru yürüdüm. Bu küçük meydanın ortasında çok güzel bir çiçekçi gördüm. Belli ki Cenevreliler çiçek seviyorlar.
"Bir kaç saat sonra uçağım kalkacak sevgili çiçekçi,
yoksa kesin müşterin olurdum..."
Molard Kulesi
İşte Molard Kulesi karşımdaydı. Kule 1591 yılında yapılmış. O zamanlar göl suları kulenin çok daha yakınındaymış. Ticaret limanı buradaymış. Kule çok yüksek değil. Çatısında bir saat ve tepede de bir çan var. Kulenin altındaki minik geçidin de ortasında eski bir çan vardı.
Bunun gibi eski, defalarca onarımdan geçmiş, saati de olan kuleleri seviyorum. Pek çok tarihi olayın tanığıdırlar ve hala dimdik ayaktadırlar. Muhteşem!
İsviçre'nin çikolatası da pek meşhur. Buralara kadar gelmişken çikolata almadan dönmek olmaz. Molard meydanı ve yakınındaki sokaklarda pek çok dükkan var, insan hangisine bakacağını şaşırıyor. Gözlerim bir çikolatacı aramaya başladı, sonunda buldum. Hızlı adımlarla içeri girdim. İçerideki çikolata kokusu diyet bozdurur. Hızlıca alışverişimi yapıp çıktım. Eğer kalan zamanımda Doğa Tarihi Müzesi'ni de görmek istiyorsam, acele etmeliydim.
Haritalar uygulaması harika bir icat. Sanki yolu daha önce defalarca gitmişim gibi emin adımlarla yürüyordum. Müzeye yaklaştığımı aynı yöne aileleriyle yürüyen çocukların sayısının artmasından anladım.
Çocuklar doğa tarihi müzelerini sever.
Cenevre Doğa Tarihi Müzesi ile ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
Keyifle gezdiğim muhteşem bir müze.
Müzenin internet sayfasında
"Varlığımızı, bilime olan tutkusunu yüzyıllar boyunca geliştiren Cenevreli bilim insanlarımıza ve doğa bilimcilerimize borçluyuz"
diye yazmışlar. Çok hoşuma gitti.
Daha fazla oyalanmadan otelime döndüm. Çantamı aldım ve yürüme mesafesindeki havalimanına yürüdüm. Artık dönüş zamanı.
Cenevre'de de havalimanı, Lizbon'da olduğu gibi, şehrin içinde. Ulaşım çok kolay.
Daha çok zaman ayırmam gereken bir şehir Cenevre. Belki başka bir zamanda, yeniden yollarımız kesişir.