Gül Baba Türbesi'ne giderken yolu karıştırdık. Yanlış sokaklara girmişiz. Fakat iyi ki de girmişiz. Çok güzel bir mahalleden geçtik. Girdiğimiz sokaklarda özenle bakılmış evler, rengârenk çiçekli bahçelerle karşılaştık.
Sonunda Gül Baba Türbesi'ni bulduk elbette.
Kanuni Sultan Süleyman, 1531 yılında Gül Baba’yı Budin’e göndermiş. Burada bir tekke kuran ve insanların gönüllerini fetheden Gül Baba 1541 yılında vefat ettiğinde tekkenin yanındaki bu türbeye defnedilmiş. Pek çok yerde karşılaştığımız Osmanlı türbe üslubuna uygun biçimde sekizgen bir yapı, kesme taştan inşa edilmiş.
Osmanlılar, 1686 yılında Budin’den çekilmiş. Peki bu türbe o günden günümüze dek ayakta kalmayı nasıl başarmış?
Türbe 1686 yılından sonra cizvit papazlarının kullanımına verilmiş. 1773 yılından sonra da özel mülkiyete geçmiş. 1861 yılında araziyi Janos Wagner adlı bir mimar almış. Araziye bir villa kondururken türbeyi de içine alacak şekilde planlamış. Belki de bu sayede türbe günümüze dek varlığını sürdürmüş. Çünkü Budapeşte’nin 2.Dünya Savaşı’nda Ruslar ile Almanlar arasında yoğun bombardımanı altında kaldığını biliyoruz.
1962 yılında türbe müze olarak ziyarete açılmış.
2016 yılında ise Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle sadece türbe değil, arazi ve hatta bulunduğu sokak da yenileme çalışmalarıyla günümüzdeki halini almış. Wagner’in villası da korunmuş.
Gül Baba’yı daha yakından tanımak için müzenin kapısından içeri girdik.
Güleryüzle karşılandık. Müzeye giriş ücretsiz. İlk koridorda bir ekranda Macarca bir çizgi film vardı. Evliya Çelebi'nin anlatımıyla Gül Baba tanıtılıyordu. Macarca da olsa oturduk izledik.
Türkler ile Macarların uzun yıllara dayanan dostluklarından örnekler bir odada belgelerle ve fotoğraflarla sergileniyordu. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında Macarların desteği öne çıkıyordu.
Dervişlerin Dünyası adlı sergide o dönem kullanılan eşyalar ile birlikte Gül Baba'nın balmumundan heykeline de yer verilmiş.
Bela Toth adlı yazar 1907 yılında Gül Baba adlı bir kitap kaleme almış. Bu kitapta yer alan bir resim, çocuklar için yap-boz olarak müzedeydi.
Müzenin kafeteryasında biraz soluklanalım dedik. Menüye baktım, Türk Kahvesi var. Hayır der miyim, demem. Eşim de ince belli bardak çay söyledi. İyi geldi.
Budapeşte’de yalnızca Gül Baba değil, başka Türk büyükleri de var. Merak ediyorsanız, "Budapeşte'de Osmanlı'nın İzleri" başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.