Kasım ayında güneşli güzel bir günde Sao-Sebastia metro durağında indim. Avenida da Liberdade adını verdikleri Özgürlük Caddesi'nden güneye doğru yürümeyi planlıyordum.
Eduardo VII Parkı başlamak için güzel bir gezi durağı oldu. Hem yeşil alan olması, hem de kente tepeden bakan bir seyir terası gibi bir manzara sunmasını sevdim.
Parkın içindeki bu anıt, 25 Nisan Anıtı. 25 Nisan 1974 günü Karanfil Devrimi adıyla anılan askeri darbenin anıtı. Devrimin 25.yılında açılmış.
Parkın ortasında çalılardan oluşturulan desen parkın sonuna kadar devam ediyordu. Parkın iki tarafında bulunan ağaçların aralarında bulunan banklarda oturup güneşli bir günün tadını çıkarmak mümkün.
Hop on - Hop off adı verilen şehir turu yapan turistik otobüslerin 4 farklı güzergahı var. Otobüste 14 farklı dilde sesli rehber de var, ancak Türkçe bu dillerin arasında yok.
Parkın çıkışında Marques De Pombal meydanı var.
Marqes De Pombal, 1699-1782 yılları arasında yaşamış bir reformcu. 1750 ila 1777 arasında Kral 1.José'nin içişleri bakanıydı. Ancak hükümetin gizli başkanı olduğu düşünülüyor. Görev süresinde Portekiz ekonomisine yaptığı köklü değişikliklerle önemli gelişmeler sağlamış.
Cadde boyunca yürümeye devam ettim. Ağaçların gölgesinde, tertemiz kaldırımlarda. Biraz daha ilerleyince yol kenarında Antonio Feliciano de Castilho heykeline denk geldim.
1800-1875 yılları arasında yaşamış bir yazardır. Henüz 6 yaşındayken görme yetisini kaybetmiş. 16 yaşındayken "Ağustos Hanımı D.Maria I'in Ölümünde Epicédium" adlı kitabını yayınladı. “Kalenin Gecesi” adlı eseri ise romantizmin en abartılı örneklerinden biri kabul edilir.
Yürüdükçe Lizbon'un meşhur kaldırımları karşılıyordu beni. Kaldırım taşları güzel şekiller oluşturacak şekilde dizilmiş ve üzerine dökülen sararmış yapraklar ile birlikte insana huzur veren bir görüntü oluşturmuş.
Kaldırımlarını desenlerle süsleyen başka bir şehir daha var mıdır acaba? Lizbon'un Kaldırım Taşları başlıklı yazımızı da okuyabilirsiniz.
Cadde boyunca ilerlerken banklarda oturup güzel bir sonbahar gününün tadını çıkaran Lizbon sakinlerine gülümsedim, onlar beni pek fark etmese de.
Lizbon anıtlarla dolu bir şehir. Caddede bir anıt daha karşıma çıktı. 1.Dünya Savaşı’nda yaşamını yitiren Portekizli savaşçılar için yapılmış olan “Savaşta Ölenler Anıtı”.
Bu anıtlardaki detaylar çok etkileyici gerçekten.
Cadde üzerindeki aynı adlı sokaktan “Praça da Alegria” (Sevinç Meydanı) adında küçük bir meydana ulaştım.
Bir banka oturdum ve ortamın tadını çıkardım. Havuzun şırıltısı dinlendirdi beni. Büfeden içecek birşeyler alıp küçük masalarda oturan, muhtemelen mesaiden çıkmış insanların keyifli kahkalarını duydum. Ben gezmeye başladığımdan beri epey vakit geçmiş olmalıydı. Sakin ve huzurlu bir hava vardı etrafımda.
Meydanda küçük bir büfeden başka bir de büst vardı. José Marti, 1852 ile 1895 yılları arasında yaşamış şair ve yazardır. İspanya işgalindeki Küba'nın bağımsızlık mücadelesinin öncülerinden biriymiş.
Bu güzel bahçedeki görkemli ağaçın altında biraz dinlendikten sonra tekrar Avenida de Liberdade'ye döndüm ve kaldığım yerden caddeyi yürümeye devam ettim.
Restauradores Meydanı'na ulaştım. 1640 ile 1668 yılları arasında süren Restorasyon Savaşı sonunda İber Birliği sona ermiş ve Portekiz bağımsızlığını kazanmıştı.
1886 yılında dikilen anıtı, António Tomás da Fonseca tasarlamış.
Meydanın bir köşesinde biri ayakta, diğer diz çökmüş iki adamın heykeli dikkatimi çekti.
Kral 1.José döneminde Lizbon'un yollarını düzenleyen ve özveriyle çalışan yol işçilerini onurlandırmak için 1772 yılında yapılmış bir anıt. İsmi "Monumento ao Calceteiro" yani Kaldırım Taşı Anıtı.
Kaldırım Taşı Anıtının çok yakınında yolun karşısında Dom Pedro Meydanı başlıyor. Meydanın kuzeyinde “Fonte Norte do Rossio” (Rossio Kuzey Çeşmesi) var. Güneyinde de "Fonte Sul do Rossio" (Rossio Güney Çeşmesi) var. Bunlar birbirinin ikizi olan çeşmeler.
Dom Pedro Meydanı'nda Noel hazırlıkları yavaş yavaş başlamış. Küçük kırmızı kulübelerden oluşan noel pazarı kuruluyordu. Kısa süre sonra, özellikle akşamları burası cıvıl cıvıl olacaktır.
Avenida da Liberdade adlı cadde, bu meydanla birlikte sona erdi.
Meydanı geçip güneye doğru biraz daha ilerleyince sağ tarafta tarihi bir asansör çıktı karşıma.
Biniş 5 Euro. Önünde uzun bir kuyruk vardı. Artık yorulmuştum. Asansöre binmek için sıraya girip daha fazla ayakta beklemektense biraz dinlenmek istedim. Belki asansörün tepesinde güzel bir manzarayı kaçırıyordum, ama benim başka bir planım daha vardı.
Birden bir adam İngilizce bağırmaya başladı;
"Boşuna beklemeyin, arkada merdivenler var. Neden oraya tırmanmıyorsunuz? Üstelik ücretsiz" dedi. Muhtemelen evsiz bir adamdı. Kimsenin yerinden kıpırdamadığını görünce de
"Şaka yapmıyorum" diye ekledi.
Bir tek ben ayrıldım sıradan. Ama merdivenlerden tırmanmak için değil. Yakındaki güzel bir cafeye gittim, oturdum. Bu güzel günün akşamında kendime Portekiz'in meşhur tatlısı "Pastel de Nata" ve çay ısmarladım.
"Pastel de Nata"yı milföy hamurundan yapmışlar. Çanak şekline getirip içine krema koymuşlar ve fırınlamışlar. Çok lezzetli bir tatlı. Yorgunluğun üstüne çok iyi geldi.
Lizbon'un her bölgesinde bulmak mümkün. Portekize özgü ve denenmesi gereken bir lezzet.
Otelime gidip dinlenmeliydim. Çünkü görmem gereken bir de Belem bölgesi vardı.