Type Here to Get Search Results !

Lizbon'da Nasıl Gezdim?




Güzel bir Kasım akşamında Lizbon'a indim. İstanbul'dan Marsilya aktarmalı geldiğim için pasaport kontrolüne girmedim. 

Havaalanındaki danışma masasından, tüm toplu taşıma araçlarında ve bazı müzelerde geçerli olan Lisbon Card satın aldım. Benim aldığım kart 72 saat geçerliydi. 44 euro ödedim. Bizim illere özgü kullandığımız ulaşım kartlarına göre daha ince, normal bir kağıttan yapılmıştı. Satın aldığım yerdeki görevli kız, kullanmaya başlarken üzerine tarih ve saat yazmamı söyledi, demek ki alır almaz kullanım sürem başlamıyordu.

Havaalanından dışarı çıkınca direk hayatın içine karışabilirsiniz çünkü havaalanı şehrin içinde. Kalacağım otele gidebilmek için metroyu kullandım. Ulaşım çok rahat görünüyordu. Metro durağı hemen havaaalanının yanındaydı. İlk durak da burada olduğu için yanlış yöne binme ihtimalim yoktu. İlk kez geldiğim bir şehirde, henüz ilk dakikalarda kaybolmak komik bir anı olabilirdi, ama gereği yoktu. Kalacağım otel Orient durağına yakındı, üç durak sonra indim.

Orient Metro Durağı


Metro bizim büyükşehirlerdeki metrolara göre biraz daha eskiydi. Teknoloji bize daha geç ulaştığı için midir diye düşündüm. 



Otelimi buldum. İçeri girdim "Ben geldim" dedim. "Ama siz paranızı ödemediniz" demezler mi? Meğer ödeme bir sebepten hesaplarına geçmemiş. "Sorun değil, şimdi ödeme yaparım" dedim. "Boş odamız yok" dediler.

"Eyvah, açıkta kaldım!"

Hava kararmak üzereydi. Neyse ki, cebimde internet var. Yürüme mesafesinde başka bir otelde yer buldum. Otelime yerleştim. Ardından sahilde kısa bir yürüyüş bile yaptım. Hava güzeldi, akşam yürüyüşüne çıkan başka insanlar da vardı, sokaklar hareketliydi. 

Yaklaşık 15 saaattir yollardaydım. Yorgundum. Portekiz'de saat 19:30'du. İki ülke arasında saat farkı tam 3 saat olduğu için Türkiye'de 22.30. Burada henüz erken dedim ve biraz daha gezdim. 


Çok sevimli bir İtalyan lokantası buldum. İçerisi kalabalıktı. Pizza istedim. Çok ince hamur üzerine malzemeler konmuştu. Bir servis tabağı büyüklüğündeydi. Yanında ketçap mayonez vermediler. Diğer masalarda oturanlar, fast foood tarzı değil de, şarap veya bira ile yavaş yavaş yiyiyorlardı pizzalarını.



LİZBON'da İLK GÜN

Sabah ilk iş, Lizbon Uluslararası Fuar alanında biraz gezindim. Tejo Nehri kıyısında geniş bir alan burası. Karşı kıyıyı göremiyordum. Sis vardı. Bu sis daha sonra başıma iş açacaktı.




Lizbon'da dört ayrı metro hattı var; kırmızı, mavi, yeşil ve sarı hat. Ortak duraklarla hatlar arası geçiş yapılabiliyor.

Havaalanından otelime geldiğim metro ile kırmızı hattın son durağı olan São Sebastião'ya kadar gittim.

İlk gün gezime Eduardo VII Parkı'ndan başlayıp Özgürlük Caddesi'nin sonuna kadar devam ettim. "Avenida da Liberdade" (Özgürlük Caddesi) ile ilgili gezi notlarımı buradan okuyabilirsiniz.


İlk gün meşhur tatlı Pastel de Nata yedim. ilföy hamurlu nefis bir tatlı.


Hiç acele etmeden caddeyi baştan sona gezdim. 
Çok yorulduğumu fark ettiğimde hava kararmaya başlamıştı. Metroya bindim. Mavi hat ile São Sebastião'ya döndüm, oradan da kırmızı hat ile otelime.




LİZBON'da İKİNCİ GÜNÜM

Planım Belem bölgesini gezmekti.  

Otobüs durağında bekledim, 728 no'lu otobüsüm gelince bindim. Otobüs duraklarının birbirine çok yakın olması dikkatimi çekti. 

Yanlış yöne gittiğimi fark edene kadar herşey çok güzeldi. Hedefimden gittikçe uzaklaşıyordum. Hiç bozuntuya vermeden ilk durakta indim. Karşıya geçip diğer yönden gelen otobüse bindim. Keşke kaybolmayı göze alacak kadar zamanım olsaydı. Ancak zaman kaybetmek istemedim.


Şehri tanımama da katkıda bulunacak olan bu güzel yolculuk için otobüsün içinde kendime güzel bir yer buldum. Otobüs ani fren yapınca, karşımda oturan kadının poşeti bana geldi. Durumu farkeden başka bir kadın onu uyardı ve bana bakıp Portekizce bişeyler söyledi gülerek. Tek kelime anlamadım, ben de İngilizce bişeyler söyledim. Karşılıklı anlaşamadık... Karşılıklı gülümsedik. Hoş bir sohbet oldu :) 

Teyzelerle yaşadığım bu olayın üzerinden biraz vakit geçmişti ki, otobüsün en ön koltuğunun boşaldığını farkettim ve etrafı daha iyi görebilmek için oraya geçtim. Bir-iki durak sonra yaşlı bir amca bindi, ondan hemen sonra da birkaç genç bindi. Oturacak yer kalmadığı için gençler ayakta kalmışlardı ve kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Çok gürültü yapmamalarına rağmen yaşlı amca seslerinden rahatsız oldu muhtemelen ve bastonunu yere vurarak gençlere doğru dönüp bağırmaya başladı. Otobüs karışmıştı. Sonradan binenlerden bir kişi bana dönüp nelere oluyor diye sordu sanırım. İşaret diliyle bilmiyorum dedim. Biliyordum ama anlatamıyordum. Yaşlı amca bir türlü susmayınca şöför otobüsü durdurdu ve el işaretlerinden anladığım kadarıyla, beğenmiyorsan inebilirsin dedi. Amca şöförden fırçayı yedikten sonra bir daha hiç konuşmadı. Bizim ülkede olsa gençleri böyle korur muydu otobüs şöförü bilemiyorum.

Portekizlileri hem fiziksel hem toplumsal yapı olarak bize benzettim... Diğer Avrupa ülkelerinde hissedilen kuralcılık burada pek hissedilmiyor, daha relax, güzeryüzlü ve yardımseverler.

Uzun otobüs yolculuğumun sonunda Belem'e varmıştım. 

Belem, Portekizliler için tarihi ve kültürel açıdan önemli bir bölge. Belem bölgesi ile ilgili "Belem'de Kaşiflerin İzinde" başlıklı gezi notlarımı buradan okuyabilirsiniz.


Lisboa Card'ım olduğu için Belem Kulesi'ne de ücretsiz olarak girdim. 

Ama yine de benim için çok karlı olduğunu düşünmüyorum çünkü sürekli toplu taşıma kullanmadım. Tek binişlik bilet alsaydım daha karlı olacaktı benim için. Neyse...

Gezmekten yorulunca Kaşifler Anıtı'na karşı bir pizza yedim. Çok lezzetliydi. Bir yanda anıt, karşımda Tejo Nehri ve üzerinde 25 Nisan Köprüsü. Bir başka İstanbul'da gibiydim.


Potekizde kaldığım dört akşamın üçünde, 
gezerken karşıma pizzacılar çıktığı için, pizza yedim. Hepsi birbirinden lezzetliydi. Ev yapımını andırıyordu bu pizzalar, hatta bir tanesinin üzerinde beyaz peynir vardı ve çok güzeldi. Pizzalar için ortalama 16 Euro ödedim.


LİZBON'DA SON SABAHIM

Artık dönüş zamanı. Erkenden kalkıp metro ile havaaalanına gittim. Uçağım sabah saat 09.00'daydı. Hangi kapıdan bineceğimi takip ediyordum. Geldiğim gibi yine aktarmalı dönecektim. Önce Cenevre'ye, ardından İstanbul'a uçacaktım. Arada 1 saat 45 dakika bekleme süresi vardı. 

Uçağımın kalkış saati 09:00 olmasına rağmen kapı açılma saati 08:50 görünüyordu. Bir tuhaflık var diye düşündüm, danışmaya sordum. "Olabilir"  dediler. Sonra kapı belli oldu, uzuuun bir koridordan geçip uçağa bineceğim kapıya geldim.

Sis sebebiyle gecikme olacağını söylediler. 1,5 saat kapıda, 1,5 saat de uçağın içinde beklemek zorunda kaldım. 

Günlerdir Lizbon üzerinde etkili olan sis, uçağımın geç kalkmasına neden oldu. Aktarmalı uçmasam sorun değildi. Cenevre'deki uçağımı kaçırdım.

Eeee, Cenevre'de ne yapacaktım?

Böylece "Uçağı kaçırınca Bir Günde Cenevre" maceram başladı.


Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Subscribe Us