Type Here to Get Search Results !

"Benim Kafatasımı da Bu Odaya Koyun"


Kapı biraz gıcırdayarak açıldı. İçeride yüzlerce kafatası sanki bana bakıyor. Aslında karanlık bir oda. Buraya oda demek doğru olmaz. Fazla eşyalarımızı sıkıştırdığımız depolara benziyor. Güçlü bir spot ışık içeriyi aydınlatıyor. Her kafatasının üzerinde isimler yazıyor. Doğum ve ölüm tarihleri.

Kapı tekrar gıcırdayınca geriye dönüp bakıyorum. Çekik gözlü genç bir adam içeri giriyor. Bir an irkildiğini yüzünden anlayabiliyorum. Beni görünce hem rahatlıyor, hem de başıyla beni selamlıyor. 


İkimiz de tek tek kafataslarını inceliyoruz. Sanırım o da benim gibi, bu depoya konan en son kafatasını arıyor. 1983 yılında ölen teyzenin kafatası. 

İşte burada! Sağdaki mumluğun yanında. Altın dişi hala parlıyor.



Burası bir kemik evi. Almanca Beinhaus deniyor. En iyisi bu kemik evinden çıkıp size konuyu dışarıda anlatayım. Çünkü oda kalabalıklaşmaya başladı. 

Avusturya'nın dağlar arasında, bir göl kenarında dünyaca bilinen bir köyü vardır; adı Hallstadt. Yüksek dağlarla çevrili bu köy, hem doğası hem de mimarisiyle pek çok turisti kendine çekmeyi başarıyor. Dar sokaklarında gezinirken kendinizi bir masal kahramanı gibi hissedebilirsiniz. Doğal güzelliğinden başka göze hoş gelen mimarisi ve hemen her pencerede ve balkonda rengarenk çiçeklerle süslenmiş bir köy.


Böyle bir köyü, bir korku filminin açılış sahnesi gibi kafatası dolu bir odanın içinde anlatmaya başlamam garip gelebilir. Ama daha önce sözünü ettiğim 1983 yılında ölen teyzenin sesi kulaklarımda çınlıyordu:

"Benim kafatasımı da bu odaya koyun."


Bu odanın nasıl bir hikayesi olabilirdi ki, teyze ölmeden önce  benim de kafatasımı bu odaya koyun desin.

Teyze de bizim gibi bu odaya girdiğinde etkilenmiş olmalı. Hatta belki bu kafataslarından bazılarını canlıyken tanıyordu. Burada bin iki yüz tane kafatası varmış. Kimlere ait oldukları unutulmasın veya karıştırılmasın diye her birinin üzerinde adları, doğum ve ölüm tarihleri yazılmış. Bundan başka süslemeler de yapılmış ve bu süslemelerin anlamı var. Örnek; defne yaprağı zaferi, sarmaşık yaşamı, gül aşkı, meşe ağacı da şöhreti anlatıyormuş.

18. yüzyılda yüksek dağların arasında kalan Halstadt'ta mezarlık yetmemeye başlamış. Bu nedenle mezarlıkları sırayla boşaltmaya karar vermişler. Çıkardıkları kemikleri güzelce temizledikten sonra buraya depolamışlar. Bu oda aslında bir depo. Zamanla ölenlerin anısını yaşatmak için olsa gerek, mezar taşındaki bilgileri kafataslarına yazmışlar ve süslemişler.

Bu odaya en son kafatası konan kişi ise, teyze diyerek andığım kadın. Vasiyeti gereği, 1995 yılında kafatasını temizleyip odaya koymuşlar. Katolik Kilisesi, 1970'li yıllarda ölenlerin naaşlarının yakılmasına izin vermeye başlamış. Bu izinden sonra, kemik evine kemik depolama azalmış. 

Kemik odası, Hallstadt'ta Pfarrkirche Maria Himmelfahrt adlı bir şapelin bahçesinde. Burada mezarlar da var ve çok özenle düzenlenmiş.




Teyzenin çağrısına uyup Hallstatt'a geldim. 

Manzara muhteşem. Bol bol fotoğraf çekip başka öykülerin peşine düşebilirim artık. Güzel bir günde Hallstadt'ı gezmeye devam ediyorum. 



Yorum Gönder

1 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.
  1. Benim kafatasım da bu odayı görsün 🙏🏻😍

    YanıtlaSil

Top Post Ad

Below Post Ad

Subscribe Us