Type Here to Get Search Results !

Bir Uçtan Diğer Uca Buda Kalesi




Budapeşte’nin kalbine hâkim Buda Kalesi, bir şehir gezisinden çok bir tarih yolculuğu sunuyorr. Osmanlı izlerinden kraliyet sarayına, Matthias Kilisesi’nden Balıkçı Tabyası’na kadar hem manzara hem de tarih bu tepede buluşuyor. Biz de adım adım kuzey kapısından girip güneydeki saraya kadar kaleyi dolaştık.



Kalenin en ünlü meydanında (Szentháromság tér) kalenin bir haritasına yer vermişler. Haritada kale yatay yerleştirilmiş. Ama aslında kuzeyden güneye bir yerleşimi var. Biz de kalenin kuzeydeki kapısı olan Besci Kapu'dan girip güneyindeki Kraliyet Sarayı'nı da gezdikten sonra çıktık. Hadi gezelim!



Besci Kapu, diğer adı Viyana Kapısı. Bizim için bir önemi de Abdurrahman Abdi Paşa'nın şehit düştüğü yer olması. Abdurrahman Abdi Paşa'nın kim olduğunu ilerleyen satırlarda yazdık. Ancak kaleden içeri girmeden önce Besci Kapu'nun yanındaki Avrupa Parkı'na girdik.


Avrupa Parkı

Bizi Zoltán Kodály karşıladı. 1882 ila 1967 yılları arasında yaşamış Macar besteci, müzikolog ve halk müziği araştırmacısı. Üç kez Kossuth ödülünü kazanmış seçkin bir sanatçı. 




Parkta belli aralıklarla yerleştirilmiş Avrupa ülkelerinin başkentlerinin yazılı olduğu taşlar vardı. Gözümüz Ankara'yı aradı, hemen bulduk.

Zoltán Kodály'ye teşekkür ederek Viyana Kapısı'ndan içeri girdik. 


Kapıya yakın bir yerde (Haritalar uygulamasında rahat bulursunuz) Abdurrahman Abdi Paşa için yapılmış anıt mezara yürüdük.


Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa Mezarı (Abdurrahman pasa emlékműve)

Son Budin Beylerbeyi olan Abdurrahman Abdi Paşa 1686 yılında Kutsal İttifak kuvvetleri kalesini kuşattığında direnmiş. Haçlı ordusu 18 kere saldırdıysa da 3,5 ay ordusuyla dayanmayı başarmış. Yardım gelmemiş, gelememiş. Bu arada bir kaza sonucu cephanelik havaya uçunca 1500 askerini bu şekilde kaybetmiş. Teslim ol demişler, olmamış... Direnmiş... Yine teslim ol demişler, yine olmamış. Sonunda kılıcını çekmiş, 70 yaşında askerleriyle birlikte omuz omuza Besci Kapu'da şehit düşmüş.

Buda Kalesi'ne kuzey kapısından içeri girince Osmanlı döneminin son gününü anlatmış olduk. Osmanlı'nın Budapeşte'deki tarihinden kısa notlarımızı "Budapeşte'de Osmanlı'nın İzleri" başlıklı yazımızda anlatmıştık. Buradan okuyabilirsiniz.

Macarlar Abdurrahman Abdi Paşa'yı unutmamışlar ve anıt mezarını yapmışlar. Üzerine de 

“Kahraman düşmandı, rahat uyusun!”

yazmışlar.


Sessiz, sakin ve yemyeşil sokaklardan geçerek Macaristan bayrağının dalgalandığı küçük bir alanda bu kez Ferenc Koszorús  karşıladı bizi. 1899 ila 1974 yılları arasında yaşamış bir Macar askeriydi. 6 Temmuz 1944 günü Budapeşte Yahudilerinin sürgününü durduran "Jandarma Darbesi"nin önlenmesiyle ünlüymüş.




Güzel bir dinlenme alanında Buda manzarasına karşı manzaranın tadını çıkardık.




Ama fazla oyalanmamak gerek, yolumuz uzun.

Bu savaş toplarının yanında geçerek kale içindeki ara sokaklara girdik.




Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış Saint Mary Magdalene (Mária Magdolna Torony) Kilisesi'nin yanından geçtik. 


Her sokağı ve her binayı tek tek incelemeye başlamıştık ki, zaman kaybettiğimizi ve bu şekilde sadece kaleyi gezmek için bile 2-3 gün geçeceğini fark ettik. Çaresiz biraz hızlandık.


Müzik Tarihi Müzesi

Kale bölgesine doğru yaklaşınca hatırladık. Müzik Tarihi Müzesi (Zenetörténeti Múzeum) geride kalmıştı. Geri dönemedik. Ama meraklıları için müzenin web sayfasının linkini buraya bırakalım. Müzik Tarihi Müzesi.


Szentháromság tér dedikleri Kale bölgesine vardık. 13.Yüzyıldan kalma Matthias Kilisesi karşımızdaydı. 




Matthias Kilisesi (Budavári Nagyboldogasszony-templom)

Macar Kralı Szent István (Aziz Stephan)'ın 1015 yılında yaptırdığı kilise burada, Buda Kalesi tepesinde yerini almış. 

Moğollar 1241 yılında şehri istila ettiğinde her yeri yerle bir etmişler. Kral Matthias kiliseyi yeniden yaptırmış. Kilisenin adı ilk günden beri Meryem Ana Kilisesi imiş ancak 19.yüzyılda değiştirmişler. Onu yaptıran kralın adı vermişler.

Osmanlı dönemi başlayınca 1541'de kilisedeki dini figürler kapatılmış ve cami olarak kullanılmış. İlk cuma namazını Kanuni Sultan Süleyman'ın burada kıldırdığı söylenir. Gül Baba'nın cenaze namazı da burada kılınmış ve türbesine defnedilmiş. "Gül Baba Türbesi" başlıklı yazımızı buradan okuyabilirsiniz.

Kilise gotik mimarinin bir örneği. Kilisenin en dikkat çeken özelliği çatısındaki renkli Zsolnay seramikleri.



Kilisenin içine girip gezmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Ayin ve etkinliklere göre ziyaretçi girişleri sınırlı olabiliyormuş. Kilise aynı zamanda bir müze gibi. Bu nedenle olsa gerek giriş ücretli. 

Kilisenin kulesine çıkıp oradan Budapeşte manzarasına da bakabilirsiniz. Ancak bunun için de ayrı ücret ödemek gerekiyor. 

Kilisenin web sayfasından ayin ve etkinleri, ayrıca güncel ücretleri öğrenebilirsiniz: matyas-templom.hu 

Macaristan'ın ilk kralı Szent István'ın at üstünde heykeli de kilisesnin önündeki meydanda yerini almış. Bu heykel, çok saygı duyulan kralın, Budapeşte'deki ilk heykeli olma özelliği de taşıyor. 1906 yılından bu güne burada.



Balıkçı Tabyası (Halászbástya)

Kalenin bu bölgesi 1902 yılında, Avusturya-Macaristan döneminde inşa edilmiş. Yedi tane yüksek kulesi var. Macaristan'ın kuruluşundaki yedi kabileyi temsil eder.




Merdivenleri ve heykelleriyle ilgi çekici bir yer. Biz kendi fotoğraflarımızı çekerken kim bilir kaç kişinin fotoğraflarına konuk olduk, bizim fotoğraflarımıza konuk olanlar gibi...
  


Belki de Budapeşte manzarasının en güzel izlendiği yer de yine burası. Parlamento Binası, Budapeşte'nin Köprüleri, Erszebet Meydanı'ndaki Dönme Dolap ve Tuna üzerindeki Tekne Turları buradan keyifle izlenebiliyor.




Balıkçı Tabyası ve Matthias Kilisesi'nin olduğu bu bölge, Budapeşte'nin en turistik bölgesi diyebiliriz. 

Buda Kalesi'ni adım adım bir uçtan diğer uca her şeyi inceleyerek gezmek çok keyifli ama yorucu. Biz de yorulduk elbette. Matthias Kilisesi'nin karşısında küçük bir parkta Baca Kek yapan bir büfe görünce, hemen acıktığımız aklımıza geldi. 

Macarların "Kürtőskalács" dediği, İngilizce "Chimney Cake" denen, bizim de Baca Kek dediğimiz tatlı bir hamur işi. Sadesi var, çikolata kremalısı var, hatta bir külahmış gibi üzerine dondurma da koyuyorlar. Burada ahududulusundan denedik. Zaten acıkmışız, parmaklarımızı yedik. 
 



Kalenin bu kısmında, batıya bakan surlarında bir kaya içinde  Nükleer Sığınak Müzesi (Sziklakórház Atombunker Múzeum) var. Konu ilginç ama yolumuza ters kaldı. 


Buda Kalesi Labirentleri

Yolumuzun üzerinde Buda Kalesi Labirentleri'ni  geçtik. Burası pek çok amaçla kullanılmış: sığınak, hapishane... İçeride taş anıtlardan başka Osmanlı döneminden kalma mezar taşları da sergileniyor. Yeraltında mağara koridorlarında ilginç bir yolculuk olabilir.

The House of Houdini

Houdini Evi'ni de geçtik. Macaristan doğumlu Harry Houdini bir sihirbazlık ve kaçış ustası. Burada Houdini'nin eserleri sergilenirken bir salonda da genç sihirbazların gösterilerine denk gelebilirsiniz. Bunun için web sayfasına göz atmalısınız: The House of Houdini



Kalenin güneyine doğru yürüdükçe bakım ve onarım çalışmalarından etrafımızı göremez olduk. Sonunda Kraliyet Sarayı'nın girişine ve Buda Kalesi Füniküler'e geldik. 

Sandar-palota dedikleri devlet dairesinin önünde askerlerin nöbet değişimi vardı. Burası 1806 yılında inşa edilmiş. Macaristan başbakanlarının makam konutu.
  



Buda Kalesi Füniküler (Budavári Felső Sikló)

Füniküler'den aşağıya inmedik. Ancak başka bir akşam Zincir Köprü'den gelip Füniküler'den yukarı çıkmıştık. 

Tek yön çıkış veya iniş 5000 Forint, çocuk için 2000 Forint. Güncel fiyatları öğrenmek için şu sayfaya göz atabilirsiniz: BKK


"Kolodko'nun Minik Heykelleri" her yerde olduğu gibi burada da karşımıza çıktı. Tuna manzarasını dürbünle izleyen tavşan en sevdiğimiz oldu.



Buradan Zincir Köprü ile birlikte Budapeşte manzarası muhteşem. Fotoğraf çekebilmek için sıra bekledik desem yalan olmaz, öyle kalabalıktı.



Kraliyet Sarayı'nın kapısı açık. Ayrıca ücret ödemek ya da sıraya girmek gibi bir durum yok. Kapıdan girmeden önce yırtıcı bir kuş dikkatimizi çekti. 

Macarların ulusal sembolü olan mitolojik bir kuş olan Turul, Kraliyet kapısı üzerinde yerini almış.



Kraliyet Sarayı

Barok tarzında yapılmış olan bu devasa saray, 1749-1769 yılları arasında inşa edilmiş. Bugün onarım ve yenileme çalışmaları kalenin farklı bölgelerinde olduğu gibi burada da devam ediyordu. 

Karşımıza ilk çıkan Balık Tutan Çocuklar Çeşmesi (Halászó gyerekek díszkút) oldu. Çocuklar büyük bir balık yakalamışlar, ellerinden kaçırmamaya çalışıyorlar. 



Biraz ileride Savoy Prensi Eugene
(Savoyai Jenő herceg lovasszobra)'in at üstünde bir heykeli ile karşılaştık. 

1663-1736 yılları arasında yaşamış Prens Eugene, Kutsal Roma İmparatorluğu ordusunda seçkin bir mareşal, döneminin en önemli komutanlarından biriymiş. 



Macar Ulusal Galerisi (Magyar Nemzeti Galéria)

Prensin hemen arkasında Macar Ulusal Galerisi var. Macar tarihinden önemli sanat eserleri bu galeride sergileniyor. Gelmeden önce web sayfasına göz atmalısınız: Macar Ulusal Galerisi.



Prensin iznini alıp sarayın avlusuna girdik. Burada başka bir heykel grubu ve çeşmeyle karşılaştık: Kral Matthias Çeşmesi.
En tepede Kral Matthias av kıyafetleri içinde bir su kaynağının başında.

Budapeşte'deki en görkemli ve en büyük çeşme.


Çeşmenin arkasında bir avlu daha vardı.



Burada ziyaret edilecek iki gezi durağı var.


Ulusal Széchényi Kütüphanesi (Országos Széchényi Könyvtár

Macar kültür varlığını anlatan eserleri bünyesinde toplamış olan bu milli kütüphanenin web sayfasına göz atabilirsiniz: Ulusal Széchényi Kütüphanesi.


Budapeşte Tarih Müzesi (Budapesti Történeti Múzeum / Vármúzeum

Macar tarihiyle ilgili pek çok eserin sergilendiği müzenin web sayfasına da göz atmalısınız: Budapeşte Tarih Müzesi.



Buraya kadar gelmişken elbette bir Türk büyüğümüzün eserini de görmeliydik. Karakaş Mehmet Paşa Kulesi. Bu kule Osmanlı döneminde yapılmış. 2023 yılında kule düzenlenmiş, bugün içinde bir kafe var. Önündeki bu alana da Türk Bahçesi adını vermişler.
Kulenin hikayesini "Budapeşte'de Osmanlı İzleri" başlıklı yazımızda kısaca anlatmıştık. Buradan okuyabilirsiniz. 




Kalenin devamında ilgimizi çeken birkaç heykel daha vardı. Ancak kalede bakım ve onarım çalışmaları hızla devam ettiği için bazı yerleri kaçırdık bazı yerlerde ise güzel fotoğraflar çekemedik. 

Kalenin güney ucunda bizim için önemli bir yer daha vardı. İlk gün yolu bulamadık açıkçası. Ama dedim ya, yer bizim için önemli, bu yüzden ertesi gün kale dışından tekrar geldik kalenin güney ucuna.


Akıncılar Mezarlığı

Osmanlı döneminden kalan Türk Akıncılara ait bir mezarlık. Günümüze kadar korunmuş olması önemli.




"Budapeşte'de Osmanlı İzleri" başlıklı yazımızda bu konulara değinmiştik.

Atatürk Büstü

Buda Kalesi'nin batısında, karşı tepede küçük bir meydan var, adı Naphegy tér. Bir mahallenin ortasında küçük ve yeşil bir meydan. İçinde çocuk parkına veliler çocuklarını getirmişler. Çocuklar oynarken onlar da sohbet ediyorlardı. Biz ise Atatürk büstünü görmeye gelmiştik.


 

Budapeşte'de gezecek ve görecek o kadar çok gezi durağı var ki, hepsi için altı gün yetmez, zaten bütçemiz de yetmez. Bazılarını yeğledik, bazılarını yeğlemedik. Belki gelecekte yolumuz yine Budapeşte'ye düşer, neden olmasın.


Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

Top Post Ad

Below Post Ad

Subscribe Us